DSÖ’nün Başında Bir Terörist Var
Etno-faşist terör örgütü üyeliği, diktatör yardımcılığı, üç kere salgın karartma ve muhalif siyasetçi kaçırılmasını organize etme…
DSÖ Başkanı Tedros Adhanom’un CV’sinde yazmayan karanlık geçmişi, Çin-DSÖ ortaklığını çok daha anlaşılır hâle getiyor.
Tüm dünyayı saran pandemi korkusu, bir suçlu arayışını da beraberinde getirdi ve gözler Çin’le birlikte Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Tedros Adhanom’a çevrildi. Tedros, Çin’in salgındaki rolünü gizlemek, hatta teşvik etmekle suçlanıyor.
Bu iddialar aslında beni hiç şaşırtmadı. Birleşmiş Milletler çatısı altındaki Dünya Sağlık Örgütü’nün Çin’le gösterdiği bu yakınlığı anlamak için, örgütün başındaki isme, Tedros’a yakından bakmamız gerek.
Tedros’un hayatıyla alakalı konuşmaya CV’sinden başlamakta fayda var. Dünya Sağlık Örgütü’nün sitesinde yazan CV’sinde Tedros’un Bulaşıcı Hastalıklar İmmünolojisi alanında Yüksek Lisans ve Halk Sağlığı üzerine doktora yaptığını öğrenmekteyiz.
Ancak DSÖ’de bulunan bu CV Tedros’un lisans eğitimine yer vermemiş. Bunu bulmak için başka kaynaklara baktığımızda Tedros’un lisans eğitimini biyoloji üzerine aldığını görüyoruz. Yani bir biyolog. Yine aynı CV’de daha önce küresel sağlık yönetimiyle ilgili bir tecrübeye de rastlamamaktayız.
Peki medikal lisans eğitimi almamış ve küresel sağlık yönetimi deneyimine sahip olmayan Tedros 2017’de nasıl Dünya Sağlık Örgütü başkanı oldu. Bunu Tedros’un resmi CV’sinde yazmayan geçmişine baktığımızda görüyoruz.
1974’te Etiyopya’da büyük bir iç savaş patlak verdi. Bu iç savaşın baş aktörlerinden biri ise komünist görüşle örgütlenmiş etno-faşist terör örgütü Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’ydi. Tedros bu örgütün merkez yöneticilerinden biriydi.
TPLF kısa ismiyle anılan örgüt; yolsuzluk, cinayet, işkence, yasadışı gözaltı, toprak ele geçirme ve insanları yerinden etme gibi pek çok yasa dışı faalitin sorumlusuydu. Küresel Terörizm Veritabanı tarafından üçüncü seviye bir terör örgütü olarak kara listeye eklenmişti.
Örgüt, 17 yıllık kanlı bir sürecin ardından 1991 yılında ortaklık yaptığı diğer komünist yapılarla birlikte iktidara geldi. İktidara geldikten sonra terör geleneklerinin devlet olmanın geniş imkanları ile sürdürdüler.
Örgütün lideri ve sonradan ülkenin başına geçen diktatör Meles Zenawi’ye çok yakın olmasıyla bilinen Tedros, 2005–2012 yılları arasında Sağlık Bakanı, 2012–2016 yılları arasında da Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.
Ancak Tedros, sıradan bir Dışişleri Bakanı değildi. Zenawi’nin sağ kolu olarak TPLF’den gelen terör geleneğini sürdürmekteydi.
Tedros’un ihtilalden önce icra pozisyonunda pek çok terör faaliyetinde aktif rol oynadığı söyleniyor. Dışişleri Bakanlığı yaptığı sırada da bu faaliyetlerine devam etti. Bunlardan biri adam kaçırma. Tedros, eski bir muhalif siyasetçinin, Sana Uluslararası Havalimanı’ndan kaçırılmasını organize eden isimlerden.
Bu süreci kısaca anlatayım.
13 Mayıs 2014 akşamı, o zamanki Dışişleri Bakanı Tedros başkanlığındaki Etiyopyalı bir heyet Sana’a uçtu. Ertesi gün Yemenli liderlerle güvenlik konulu üst düzey bir toplantı yapacaklardı. Yemen’nin diktatöryal rejimi ile Etiyopya’nın faşist rejimi daha önce de çok kez bir araya gelmişti ancak bu toplantıyı özel yapan Etiyopya Dışişleri Bakanı Tedros’un ısrarla zorladığı bir gündemdi.
Tedros, Sana Uluslararası Havalimanı’nın Etiyopya’dan iltica etmiş muhalifleri keşfetmek ve ülkeye geri getirmek için kullanılmasını istiyordu. Yani Türkçesi, Yemen’in Sana Uluslararası Havalimanı’nı insan kaçırma faaliyeti için açmasını istiyorlardı.
Tedros’un listesinin başında Andargachew Tsege isimli İngiliz vatandaşı bir muhalif siyasetçi vardı. 2005'te Etiyopya’daki değişim ve demokrasi hareketi sırasında kilit isimlerden biri olan Tsege, 2009 ve 2012 yıllarında Etiyopya’nın etno-faşist yönetimi tarafından iki kez ölüm cezasına çarptırılmıştı.
Heyet başkanı olarak Tedros bu konuyu Cumhurbaşkanı Mansour Hadi ile konuştu ve anlaşmaya vardı. Hatta bu toplantıyı Twitter hesabından da duyurdu.
Bu duyurudan yaklaşık bir ay sonra, 22 Haziran 2014 Pazar günü Sana Havalimanına inen Tsege, Etiyopya İstihbarat Şefi Getachew Assefa’ın gönderdiği 6 kişilik bir ekip tarafından kaçırıldı. Bazı kaynaklara göre Tedros bu kaçırma faaliyetini hızlandırmak için Yemen güvenlik görevlililerin 9 milyon dolara yakın ek bir ödeme de yaptı.
Tsege’in kaçırılmasının ardından Avrupa Birliği ülkelerinde bulunan Etiyopyalı muhalif siyasetçiler devreye girdi. Tsege’in en son Yemen’e uçuş için rezervasyon yaptığı belirten muhaliflerin direkt olarak Yemen’i sorumlu tutması ülkeyi tedirgin etti. Önce iddiaları reddettiler, ardından ise Tsege’nin güvende olduğunu ve serbest bırakılacağını açıklamak zorunda kaldılar. Ancak çok geç kalmışlardı. Tsege, Etiyopya’ya dönen imtiyazlı uçağa binerek 4 yıl sürecek hapis hayatına başladı. 2018’de İngiliz siyasetçi Jeremy Corbyn Tsege’in sebest bırakılması için bir video yayınladı.
Bu siyasetçilerin ve ailesinin kararlı duruşu ile 2018 yılında Etiyopya Tsege’i serbest bıraktı ve muhalif siyasetçi ailesine kavuştu.
Bir terör örgütü üyesi ve diktatör sağ kolu olan Tedros için “bu geçmişe sahip ancak en azından sağlık alanında güzel işler yapmıştır” diyebilirsiniz. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü için de bu ahlaksız ve kanlı geçmişin başkanlık kriterlerinde yeri olmadığını, bunun yerine salgın hastalıklara karşı başarısını göz önüne aldığını düşünebilirsiniz. Ancak burada da karşımıza ilginç bir tablo çıkıyor…
Daha önce belirttiğim gibi Tedros, 2005–2012 yılları arasında Etiyopya’nın Sağlık Bakanı olarak görev yaptı. Bu görevi sırasında ülkede 3 kere ağır bir kolera salgını ortaya çıktı. Biri 2006’da, biri 2009’da ve diğeri 2011’de ortaya çıkan bu salgınların her birinde yüzlerce insan yaşamını kaybetti.
Tedros bu salgınların her birini “akut sulu ishal” olarak sınıflandırdı ve hiçbirini kolera salgını olarak kabul etmedi. New York Times’ın 2017'de bildirdiği bir habere göre Tedros, Etiyopya Sağlık Bakanı olduğu sırada üç ayrı salgını örtpas etmekle suçlandı. Ölümcül kolera salgınları, Tedros tarafından “akut sulu ishal” olarak duyuruldu.
Bir grup Amerikalı doktor Tedros’a karşı bir mektup kaleme aldı. Mektupta Tedros’u, Afrikalı diktatörleri utandırmamak ve zor duruma düşürmemek için ölümcül bir salgını karartmakla suçladılar.
Katliamlar faili bir terör örgütü üyeliğinden yasadışı yollarla muhalif siyasetçi kaçırmaya, Afrika diktatörlerini onurlandırmak için salgın karartmaya kadar uzanan bir geçmişe sahip olan Tedros’un bugün Çin için kendisini seferber etmiş olması artık daha anlamlı geliyordur. Komünist TPLF’deki pozisyonu onu ebedi komünist mücadelede Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping’in yoldaşı yapıyor.
Nitekim bu yakınlık yeni de değil. Örneğin Etiyopya Dışişleri Bakanlığı yaptığı sırada Çin’in Etiyopya’daki ticaret hacmini genişletme temennisini anlattığı şu facebook paylaşımı dikkat çekici.
Adhanom, Afrika Birliği Dönem Başkanlığı esnasında, çeşitli altyapı yatırımlarına dair bir paket içeren 2063 Vizyonu’nun öncüsü oldu. Çin’in Tedros’un anavatanı Etiyopya ile bağları bunlarla sınırlı değil. Ülkenin en önemli ulaştırma projelerinden Addis Ababa — Cibuti demiryolu projesi Çin tarafından finanse edildi. Nil üzerinde inşaatı devam eden devasa Hidase Barajı projesi de, Nil havzasındaki birçok enerji projesinde olduğu gibi, Çin tarafından finanse ediliyor.
Tedros, Dünya Sağlık Örgütü’nün başına geçmek istediğinde de doğal olarak en büyük desteği Çin’den gördü.
Çin ile yaptığı yüksek bütçeli işlerle bilinen ve kendisini “yüksek riskli bir kamu stratejisi firması” olarak adlandıran üst düzey ABD merkezli bir lobi şirketi olan Mercury Public Affairs, adaylık sürecinde Tedros için aktif çalışma yürüttü. Tedros’un terör ve salgın gizleme geçmişlerini karartan firma onu sıtmayı fethetmiş, HIV’i yok etmiş, bebek ölümlerini azaltmış ve binlerce klinik inşa etmiş biri olarak sundu.
ABD merkezli Mercury firması, 2018 yılında Çin merkezli gözetleme ve güvenlik sistemleri üreticisi Hikvision’la 840.000 dolarlık bir anlaşma imzaladı. Uygurları yüz hatlarından tanıyan kamera geliştirmesi gibi teknolojilerin mimarı olarak geçen Hikvision, Çin Devleti’ne vatandaşlarına karşı kullanacağı yüksek teknolojiler sunmakta. Hikvision’un, ABD hükumetinin yaptırımlarını delmek ve kaldırmak için Mercury firması üzerinden senatörlere dahi ulaştığı basit bir medya taramasıyla anlaşılıyor. Kayıtlara göre Mercury lobicileri, 840 bin dolar, yani aylık 70 bin dolar karşılığında pek çok ABD’li yetkiliyi Hikvision firmasıyla telefon, mesaj ya da e-mail yoluyla görüştürmüş.
İşte Tedros’un makyajlanması işini yürüten firma da bu. Tabii ne kadar makyajlarsan makyajla, diktatör kuklası bir terörist her zaman diktatör kuklası bir teröristtir. Tedros da Dünya Sağlık Örgütü’nü devraldıktan sadece aylar sonra, insan hakları ihlalleri ile ünlü eski Zimbabve diktatörü Robert Mugabe’yi Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi olması için destekledi. Karşılaştığı uluslararası tepkinin ardından geri adım attı atsa da bu garip anı hafızalara kazındı.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, terör örgütü üyeliğinden DSÖ’nün başkanlığına ulaşan Tedros’un, mevcut pandemiyle ilgili Çin Komünist Partisinin yoldaşı gibi davranması gerçekten şaşırtıcı mı?
Yorumlarınızı bekliyorum.
— — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — — —
NOT: Bu yazının ön araştırması olan ve DSÖ’nün geçmiş sicilini derlediğim yazımı da okumanızı tavsiye ederim. Sahte salgınlarla insanlığa ekonomik ve psikolojik faturalar kesilmişti.